Perşembe, Mart 16, 2017

Serüven Külliyatı Militarizmi Seviyor mu?


Militarizm denildiğinde akla gelen birkaç tanım var. Biri, savaşı ve savaş hazırlığını normalleştiren görüş, eğilim ve kurumsal oluşumlar. Diğerleri daha kapsayıcı –ama zihin açıcı- nitelemeler; sorunların ancak şiddet yoluyla (savaşarak) çözülebileceğine dair inanç, hiyerarşinin yüceltilmesi ya da kadınlar karşısında erkeğin üstünlüğünü-şiddetini meşru saymak vs. Serüven külliyatının militarizmle ilişkisine bakmak için türün nasıl tanımlandığını da hatırlamak gerekiyor. Serüven külliyatını genelleyen ifadeler vardır, şoven ve erkek, anlatıları olduklarını söylenir örneğin. Militarizm de milliyetçilik, erkek kahramanlığı, askerlik, vatan müdafaası için ölmekle (sonsuz itaatle) ilgilidir. Serüven külliyatında erkek kahramanın türlü zorluklarla savaşarak elde ettiği yengi tüm anlatıların temelinde yer alır. Aksiyon-savaş ve mücadele olmadan serüven olmaz. Kahraman, yurt müdafaası için bekleyen bir asker gibi her zaman yeni bir mücadeleye hazırdır. Kötü adam-düşman ölmeden, mağdurlar-kadınlar kurtarılmadan serüven-savaş bitmez. Özellikle hikâye finallerindeki iyi ile kötü (erkekler) arasındaki teke tek kavga yüceltilir, kavgasız-cezasız mutlu son yoktur. Her serüven, kahramanın düzenli dünyasına (bekçiliğine) bir tehditle başlar, her defasında yeni bir savaş başlar.

Marksist temelli edebiyat eleştirisi, serüven külliyatını -daha genel olarak popüler edebiyatı- defalarca incelemiş, türle ilgili doğru ve belirleyici yorumlarda bulunmuştur. Buna göre serüven külliyatının çoğunluğu erkekler için üretilen, şoven nitelikleri olan, zaman ve kültürlerarası değişkenlere bağlı olarak farklı düzeylerde ırkçı anlatılardan oluşur.  Yapısal olarak sağcı nitelikleri daima ön plandadır. Kapitalist piyasanın işleyişi nedeniyle ürünlerin çok satması gerekmekte, her şey buna göre düzenlenmektedir. Mesajlar basitleştirilmekte, karakterler klişeleştirilmekte, sanat niteliği geriye itilmekte, ortak özellikleri olan bir okur kitlesi hedeflenmektedir. Popülerleşmeleri her şeyi tanzim etme gereği duyan siyasi iktidarların da ilgisini çekmiştir. İlgi derken, bunun gizlenen bir ilgi olduğunu, geniş anlamıyla popüler edebiyatın, siyasi ya da kültürel iktidar nezdinde –resmi olarak- sevilmediğini belirtelim. Hemen her zaman inşa edilmeye çalışılan kültür kavramı dışında tutulmuşlardır. Ulusal dil, mit ve karakteristiklerin yaygınlaştırılmasında kullanılmaları dahi dışlayıcı-küçümseyici yargıdan kurtaramamıştır onları. Popüler edebiyat yazarlarından kimileri “sanat” dünyasına taltif edilseler de popülerlik hiçbir zaman saygın bulunmamıştır.

Bu dışlamanın asıl can alıcı tarafı, popüler edebiyat üreticileri üzerinde kendini gösterir.  Hemen herkes yazdıklarına değer verilmediğinin farkındadır; çoğu üretici, yazıp çizdiklerini geçim sıkıntısıyla yapılan iş olarak anmakta, sanat ve entelektüelizmi kendileri dışında birilerine bırakmaktadır. Popüler edebiyat, özellikle serüven külliyatı (küçümsenmesi hasebiyle) “kendinden utanan türleri” içermektedir. Yine bu nedenle çoğu üretici, bu utancı, mevcut ideolojinin hararetli bir savunucusu olarak kapatmaya çalışır. Hemen her üretici, vatanseverlik vurgusu yapmakta, gençlere örnek olacak, neredeyse pedagojik (tarihi sevdirmek, ülkenin önemli sorunlarını popüler bir dille anlatmak, gerçekleri göstermek, tüm bunları yaparken de toplum değerlerini belirginleştirmek gibi) nitelikleri olan hikâyeler anlattıklarını iddia etmektedirler. Oysa sonuçta anlattıkları tipik bir aksiyon hikâyesidir, kahramanın başardıkları (düşmanlarına ve kadınlara karşı üstünlüğü) çok daha önemlidir. Bir başka ifadeyle aksiyon ve erotizm, militer, ırkçı ya da milliyetçi vurgulardan çok daha baskındır.

Serüven külliyatı ile militarizm ilişkisine dair genel bir kanıdan söz etmek gerekiyor: “Serüven külliyatı, içeriği ve anlatım biçimi nedeniyle militarist görüş ve eğilimlerden beslenmektedir veya serüven külliyatı, militarizmin toplumda yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktadır” denir. Son kertede söylenenler doğrudur, ancak, yukarıda değindiğim, aksiyon ve erotizmin, militarizm ile kıyaslandığında daha baskın olmasının üzerinde durulması gerektiğini, böylesi yargılarda bunun çok da hatıra gelmediğini düşünüyorum.

Serüven külliyatında kahramanların sosyal hayata uyum sağlayamaması, emir altına girememesi, otoriteyle didişmesi, bürokrasiyi ve politikacıları sevmemesi mutlaka vurgulanır. “Tek başına ordu” olmaları, disiplinle-hiyerarşiyle uzlaşamamaları kahramanlığın ön şartlarındandır. Bir kadına âşık olabilir (kadın muhtemelen ölecektir), bir orduya ya da lidere bağlanabilecektir (mutlaka anlaşmazlığa düşecektir) ama hepsi geçici birlikteliklerdir. Popüler anlatılar oldukları için düşmanlar değişebilmekte, milliyetçi ve militarist vurgular azalıp çoğalabilmektedir. Kötülerin hangi ırktan ya da siyasi görüşten olduğu, aktüelle ilişkilidir; bu, hikâyeyi gündelik olana yaklaştırırken gerçeklik vehmini güçlendirir, anlatıya farklı bir derinlik katar. Kahramanlar böylelikle yurt ve dünya politikası hakkında konuşarak çoğunlukla milliyetçi cevaplar verirler. Çünkü saldırgan olan kötüler bu konularla ilgili klişe iddialarda bulunmaktadırlar. Serüven külliyatıyla ilgili siyasi eleştirilere genellikle bu diyaloglar temel oluşturur. İlginçtir,  şiddet dolu ve müstehcen bulunduklarında üreticileri aynı diyalogları kendilerini savunmak (ne kadar vatansever ve pedagojik olduklarını göstermek) ve ciddiye alınmak için hatırlatırlar. Bu serüvenler sayıca azdır, zira kahramanların bu denli ciddi konuşma yapmaları beklenmez, onlar olayları genellikle eylemleriyle sonuçlandırırlar. Ciddi konuşmalar yaşlılar, uzmanlar, bilim adamları ya da politikacılara bırakılmıştır. Kahramanlar bir çocuk sabırsızlığıyla konuşmanın bitmesini bekler ya da “anlayabileceğimiz biçimde basitleştirir misiniz?” derler.

Kahramanlığın önemli bir karakteristiği daha var ki serüven külliyatının militarizm ile olan mesafesini ortaya çıkarıyor: Bireycilikleri. Senaryolar her türlü hiyerarşiyi ve grupları çözerek bireylerine ayrıştırmakta, teke tek kalma imkânı üretecek biçimde gelişmektedir. Kahramanlar eğer askerse, üstleriyle araları kötüdür, istifanın eşiğindedirler; değillerse, asker olmaya genellikle yanaşmazlar; hiyerarşi ve disiplin ile ilgili sorunları vardır. Serüven külliyatı, sivil ve askeri bürokrasiye bütünüyle muhaliftir. Bürokrasinin her türlü biçimi kötüleri üretmektedir; başta rüşvet, şantaj, tehdit, adam kayırmak türü çıkar ilişkileri bütün sistemi ele geçirmektedir. Bu noktadan bakıldığında ordu hiyerarşisinin ve disiplinin reddine yönelik en popüler metinler serüven edebiyatından çıkmaktadır bile denebilir. Üstelik bu mesaj, o denli sık tekrarlanmaktadır ki yaygınlaştırıcı bir etkisi olduğu iddia edilebilir. Madem, kahramanların ne söyleyip nasıl yaptığı siyaseten dikkate alınıyor ve serüven edebiyatı anlamlandırılırken önemli bir kıstas olarak kullanılıyor; otorite, hiyerarşi ve disiplin karşıtı tutumların da o ölçüde hatırlanması gerekiyor sanki… Aynı metinlerden militarist olduğu kadar anti-militarist yönler de çıkartılabileceğini düşünüyorum. Serüven külliyatı eleştirileri genellikle “edebiyat” kıstaslarıyla kuruluyor, toplumdaki tüketilme/kullanılma biçimlerinin farklılığı göz ardı ediliyor. Ayrıca kafa karıştırıcı bulunuyor olmalı ki popüler kültür ürünlerinin çelişkili içerikleri olduğu -bir tarafından tutmayı tercih ederek- kolayca göz ardı ediliyor. 

[2006 yılında yazmışım.]

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails